HAMİLELİK
Hamilelik
Artık iki kişi olduğu halde kendisini yalnız hisseden hamilelere soruyorum: Nasıl bir hamilelik isterdiniz?
Artık iki kişi olduğu halde kendisini yalnız hisseden hamilelere soruyorum: Nasıl bir hamilelik isterdiniz?
Sema Aslan
Tam 16 hafta oldu. Çalışma arkadaşlarımdan göbek farkıyla öndeyim artık. Herkes şaşırıyor. Çünkü bu fark, son bir haftada "oluştu!" Asansörde Çetin bey, yemekhanede de Şener abi göbeğimi kastederek önce "Hayrola?", sonra da "Hayırlı olsun" dediler. Aile ve arkadaş çevresinin bana karşı geliştirdiği yeni davranış modeli, göbeğimi okşamak şeklinde.
Haftanın benim için bir diğer sürprizi, kendimle ilgili yeni bir keşif yapmış olmamdır: Hayatımın hiçbir döneminde olmadığı kadar sık, çeşitli markaların kataloglarına bakıyorum. Elbiseler şahane de olsa çoğu kez elbiselere değil, mankenlere bakıyorsunuz. Hamile ama inceler çünkü! Şükür, gerçekten hamile olduğuna hükmettiğim bir manken gördüm kataloglardan birinde de rahatladım.
Bir de, hamileliğimin bitmesine sadece beş ay kaldığını fark edip paniğe kapıldım. Hâlâ hayal ettiğim gibi bir hamile değilim! Sakin olmak isterdim; etrafa derin bir huzurla bakmak isterdim. Ama...
Artık iki kişi olduğu halde kendisini eskisinden daha da yalnız hisseden ya da iki kişilik bedeninin kendisini yarım kişilik bir performansa mahkûm ettiğine inanan hamile kadınlara soruyorum: Siz nasıl bir hamile olmayı tasarlıyordunuz?
Her kadının doğurmak için bir nedeni vardır sanırım. Mesela Latife Tekin sessizleşmek için doğurmuş ikinci çocuğunu. Sessizlikle kuşatılmayı isteyen kadınlardanmış. "Hamilelik süreci benim için büyülüdür, tadıyla yaşadım o zamanı. İçine girdiğim sessizlikten hoşlandığımı, mutlu olduğumu söylemek isterim. Öyle, sessizlik içinde yaşadım o dönemi. Biraz yazının dışına çıktım, hamilelik, doğum, kadınları unutkan yapar, her şeyle ilgili ayrıntılar silinir, sanki, anne artık sadece bebeğe ait olsun diye..."
Belki de Pınar Kür gibi hayatın tam ortasında ve dimdik duran bir hamile olmayı tasarlıyordunuz. Kür kötü giden evliliği sırasında karar vermiş doğurmaya: "Evlilik o kadar da iyi gitmiyordu. Günün birinde ayrılacağımız belliydi. Ama şimdi ayrılacağım, başkasını bulacağım, tekrar evleneceğim... Ben ne zaman çocuk yapacağım? Bari bu beş yılın bir anlamı olsun dedim ve doğurmaya karar verdim."
Önce karar verin
Hamileliğe bir de erkeklerin açısından bakalım. Hamdi Koç'un "Kalpten Parçalar" romanında erkek kahraman, hamile karısından giderek uzaklaşır çünkü karısı sürekli yer. Cildi çirkinleşir, sivilcelenir, elleri-ayakları şişer, yediği ağır şeyler pis kokar vs. vs.
John Fante "Hayat Dolu" isimli romanında "Taş gibi aramıza girmişti bebek" diyor. Karısının kendisinden bağımsızlaşmasını, güçlü ve sağlam durmasını kıskançlıkla izleyen bir kocadır buradaki.
Demem o ki, anne-çocuk kitaplarını okumaya başlamadan önce, nasıl bir hamilelik istediğinize karar verin.
(Defnecim, bana hediye ettiğin "Akıllı Sevgi" kitabı için çok teşekkür ederim; mutlaka okuyacağım!)
Tam 16 hafta oldu. Çalışma arkadaşlarımdan göbek farkıyla öndeyim artık. Herkes şaşırıyor. Çünkü bu fark, son bir haftada "oluştu!" Asansörde Çetin bey, yemekhanede de Şener abi göbeğimi kastederek önce "Hayrola?", sonra da "Hayırlı olsun" dediler. Aile ve arkadaş çevresinin bana karşı geliştirdiği yeni davranış modeli, göbeğimi okşamak şeklinde.
Haftanın benim için bir diğer sürprizi, kendimle ilgili yeni bir keşif yapmış olmamdır: Hayatımın hiçbir döneminde olmadığı kadar sık, çeşitli markaların kataloglarına bakıyorum. Elbiseler şahane de olsa çoğu kez elbiselere değil, mankenlere bakıyorsunuz. Hamile ama inceler çünkü! Şükür, gerçekten hamile olduğuna hükmettiğim bir manken gördüm kataloglardan birinde de rahatladım.
Bir de, hamileliğimin bitmesine sadece beş ay kaldığını fark edip paniğe kapıldım. Hâlâ hayal ettiğim gibi bir hamile değilim! Sakin olmak isterdim; etrafa derin bir huzurla bakmak isterdim. Ama...
Artık iki kişi olduğu halde kendisini eskisinden daha da yalnız hisseden ya da iki kişilik bedeninin kendisini yarım kişilik bir performansa mahkûm ettiğine inanan hamile kadınlara soruyorum: Siz nasıl bir hamile olmayı tasarlıyordunuz?
Her kadının doğurmak için bir nedeni vardır sanırım. Mesela Latife Tekin sessizleşmek için doğurmuş ikinci çocuğunu. Sessizlikle kuşatılmayı isteyen kadınlardanmış. "Hamilelik süreci benim için büyülüdür, tadıyla yaşadım o zamanı. İçine girdiğim sessizlikten hoşlandığımı, mutlu olduğumu söylemek isterim. Öyle, sessizlik içinde yaşadım o dönemi. Biraz yazının dışına çıktım, hamilelik, doğum, kadınları unutkan yapar, her şeyle ilgili ayrıntılar silinir, sanki, anne artık sadece bebeğe ait olsun diye..."
Belki de Pınar Kür gibi hayatın tam ortasında ve dimdik duran bir hamile olmayı tasarlıyordunuz. Kür kötü giden evliliği sırasında karar vermiş doğurmaya: "Evlilik o kadar da iyi gitmiyordu. Günün birinde ayrılacağımız belliydi. Ama şimdi ayrılacağım, başkasını bulacağım, tekrar evleneceğim... Ben ne zaman çocuk yapacağım? Bari bu beş yılın bir anlamı olsun dedim ve doğurmaya karar verdim."
Önce karar verin
Hamileliğe bir de erkeklerin açısından bakalım. Hamdi Koç'un "Kalpten Parçalar" romanında erkek kahraman, hamile karısından giderek uzaklaşır çünkü karısı sürekli yer. Cildi çirkinleşir, sivilcelenir, elleri-ayakları şişer, yediği ağır şeyler pis kokar vs. vs.
John Fante "Hayat Dolu" isimli romanında "Taş gibi aramıza girmişti bebek" diyor. Karısının kendisinden bağımsızlaşmasını, güçlü ve sağlam durmasını kıskançlıkla izleyen bir kocadır buradaki.
Demem o ki, anne-çocuk kitaplarını okumaya başlamadan önce, nasıl bir hamilelik istediğinize karar verin.
(Defnecim, bana hediye ettiğin "Akıllı Sevgi" kitabı için çok teşekkür ederim; mutlaka okuyacağım!)